1 Şubat 2014 Cumartesi

Genç Viktor Frankenstein'ın Acıları

3. Hikayemiz kutlu olsun!! Bu hikayede karakter Dr. Viktor Frankenstein, mekan ise Audimax (okuduğum üniversite olan Münih Teknik Üniversitesinin büyük amfisi). Keyfini çıkarın.


Genç Viktor Frankenstein'ın Acıları

Viktor Frankenstein Cenevizli bir ailen üç oğlunun en büyüğüydü. Akıllı bir çocuktu. Simya ve kimyaya ilgi duyardı. Çarpık aile yapısı onu ailesinden kaçmaya zorlamıştı. Erkek kardeşleri çok parlak değillerdi, anne babasını da kaybettikten sonra diğer oğlanların bütün sorumlulukları ona kalmıştı, oysa ki ikisi de kendi başlarının çağresine bakabilecek yaşa gelmiş, sapa sağlam erkeklerdi. Sırf üşengeçlikten hiç bir sorumluluklarını yerine getirmiyorlardı ve onların başlarını beladan kurtarmak hep Viktor'a kalıyordu.
Kendini kapana kısılmış hissediyordu Viktor. Kardeşleri ile uğraşmaktan kendi önünü göremiyordu. Günleri onların kıçını toplayarak ve kuzenine duyduğu imkansız aşka üzülerek geçiyordu.
Tabi bir yandan liseye devam ediyordu. Cenevizdeki Alman Lisesine gidiyordu ve Abitura hazırlanıyordu. Neyse ki akıllıydı da ders çalışmadan bir şeyler yapabiliyordu. Sonunda 2.0 yaptı ve okumaya Almanya'ya  gitmeye karar verdi. Böylece hem kardeşlerinin gereksiz isteklerinden kurtulacak hem de Elizabeth'den uzak kalacaktı.
Asıl amacı Münih Teknik Üniversitesinde Kimya Mühendisliği okumaktı, ama abituru yetmedi. Onun yerine Ingolstadt Üniversitesine girdi.

Bu onun hayatındaki dönüm noktalarının ilki olacaktı.
İlk günler klasik bir ersti hayatı olarak geçti. Partiler, klupler, ucuz ucuz Alman biraları...
Vorlesunglara (amfi dersleri) gitmemeye başlamıştı, " ben kardeşlerinin ödevlerini yaparak abitur almış adamım, ayrıca profesörün bayrişini (Bayern aksanı) anlayana kadar uyurum daha iyi, beyin hücrelerime yazık, sınav dönemi kasarım geçerim" diyordu her alarm çaldığında kendi kendine.
Ne var ki sınav dönemi geldiğinde o hayalindeki ani tempo değişikliğini yapamadı. Her derse oturduğunda "önce bir çay içeyim çay iyidir" tarzı bahanelerle mutfağa gidiyordu.
Dikkati dağılmaya çok müsaitti. Kütüphanede çalışmaya karar verdi. "Orada dikkatimi dağıtacak bir şey olmaz sadece kitaplar ve ben" diye düşünmüştü, çok yanlış düşünmüştü.

Sabah güzel çalıştı allah için. Sonrasında hakkettiği öğlen yemeğini yedi ve derse oturdu. Ama bu sefer sabahki gibi çalışamıyordu. Göz kapakları 10 ton olmuştu. "Yüzümü yıkamalıyım" diye düşündü. Ama sonra bütün dirsekleri kolları sırılsıklam olacak, çenesinden etrafa su damlaları damlayacaktı. Bu fikir içini açmadı. "En iyisi iki tur yürüyeyim şu kütüphanede" dedi. Kendini iyi hissetmek için kimya tarafına doğru yöneldi. Ellerini kitapların sırtlarına sürte sürte, müzik klibinde oynarmış gibi salına salına rafların arasında süzülüyordu.


Bir anda bir parmağına elektrik çarpmış gibi oldu. "Yok lan nalaka statik elektriktir o" dedi ama aklı kaldı.
Geri döndü eline elektrik çarpan kısımda bir ileri bir geri elini sürtmeye başladı. Yavaş yavaş alanı daraltarak eline elektrik çarptıran kitabı buldu. Zaten artık bunun statik elektrik olmadığına emindi. Her seferinde çarpılmıştı çünkü. Okumak istiyordu ama elektrik çarparken nasıl okuyacaktı. Nefesini tutup kitabı yerinden çekti. Kitap raf sınırlarından tamamen çıktığı anda çarpmaz oldu.
Kitabın adı "Kimyadan Simya" idi.

Tahmin edebileceğiniz gibi tam Viktor'a göre bir kitaptı.

Yere çömüp kitabı okumaya başladı. Kendini frenleyemiyor, okudukça okuyası geliyordu. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Viktor kitabı bitirmeye kararlıydı. Onu kimsenin göremeyeceği bir yere geçti çünkü kitap ödünç alınması yasak bir kitaptı. Planı okul kapandıktan sonra kalıp kitabı bitirmekti.
Saat 22.00 da kütüphanenin ışıkları kapandı. Artık tek başınaydı Viktor. Önce kütüphanecinin masasından kapının yedek anahtarını aldı ve kapıyı açıp kütüphaneden çıktı. Zaten azıcık sayfası kalmıştı onları da kimya laboratuvarında okuyacaktı. Kimyasal kokusunu seviyordu.

23.40 gibi kitabı bitirdi. Beyni genleşmiş gibiydi. Öğrendiği şeyler onu büyülemişti. Kitap bittikten sonra bir boşluğa düştü. Bu kitabı aklından çıkarmak istemiyordu.

Böylece uzun vadeli bir karar aldı; kitapta okuduğu deneyleri yapacaktı. Ama sıra ile gitmeyecekti. Kendine sürprizler yapacaktı, bir deneye denk gelene kadar rastgele sayfalar açacaktı.
Gerçi bu düzeni bulmasının sebebi kitabın ortalarındaki "insan yaratma" deneyini yapmak istemesiydi. Baştan veya sondan başlasa onu yapana kadar çok deney yapması gerekecekti. Bunları düşünürken "ya ben kime söz vermişim ki istediğim deneyi yaparım" dedi ve hayallerini süsleyen deneyi yapmak için gerekli malzemeleri toplamaya başladı.
En ana malzemesi bir cesetti, e haliyle tıp fakültesinin kadavra odasına gitti. "Okulun malzemesi hepimizin parasıyla alınıyor sonuçta" diye bir mantık yürüttü ukala cahil.
Oysaki yürüttüğü ceset, bir idam mahkumunun cesediydi, devlet bağışlamıştı. Cesedin adi Rıdvan'dı ve zamanının azılı bir katiliydi. Hatta takma adı Şeytan Rıdvan'dı.

Adrenalin manyağı olmuş bir halde hızlıca yaptı deneyi Viktor, ve birden ayaklandı Rıdvan.
Cenevizli Viktor, Rıdvan'ı tanıyamamıştı. "Adın nedir?" "Rıdvan, Şeytan Rıdvan" "Şeytan, hmm aslında bir zombisin ama şeytan diyorsan sen şeytan derim ben de sana."
Birlikte eve gittiler. Viktor Rıdvan' ın üzerine titriyordu. Kardeşlerine bile böyle ilgili yaklaşmamıştı hiç. Ancak maço bir erkek olan Rıdvan bu ilgiden çok sıkılıyordu, ayrıca her aynaya baktığında gördüğü mor cilt ve tıp örencilerinin marifeti olan yaralar psikolojisini kötü etkiliyordu, bunalıma girmişti.

Aylar geçiyordu, Viktor sınavlarından kalmıştı, ama Rıdvan ile yaşadığı gizli hayat onu o kadar çok oyalıyordu ki exmatrikulation (Alman sisteminde okuldan atılma) son derdi olmuştu.
İlk hayatında da bir sosyopat olan Rıdvan ise sürüklendiği psikolojik bunalımın da etkisiyle cinayetler hayal etmeye başlamıştı ve kendisine çok zor hakim oluyordu.
Sonunda bu iç güdüye dayanamaz hale geldi ve sokağa çıkıp rastgele insanları bıçaklamaya başladı. Ingolstadt dehşet içindeydi.

Bütün dünya Ingolstadtdaki katliamdan bahsediyordu. Tabi ki Münih de durumdan haberdardı.
Professor Kaufmann TUM kimyada elektrokimya Lehrstuhlu (kürsü) başkanıydı. Aynı zamanda geçen sene Viktor'un dosyasını inceleyen, ve kalbi ne kadar istemese de Abi notundan ötürü onu reddeden kişiydi, oysa ki Viktor' un motivasyon yazısından çok etkilenmişti. İşte Kaufmann, bu zombi saldırısından çok etkilenmişti, çünkü bir ölüyü canlandırma  deneyini anlattığı kitaptaki yöntem ile canlandırılmış gibi duruyordu Rıdvan.

Bu arada Ingolstadtda polisler Rıdvan'ı yakalamışlardı. Rıdvan'ın Viktor'un adını vermesi an meselesiydi.
Sonunda bu stresse dayanamayan Viktor babasının beylik tabancasını alıp polis istasyonuna gitti. Kitaptan öğrendiği bir başka çok faydalı bilgi olan 5 dklık felç eden sprey ile önüne çıkan her polisi etkisiz hale getirerek Rıdvan' a ulaştı.

"Kardeşim gibiydin" dedi, silahı Rıdvan'a doğrulttu.

Rıdvan'ın gözlerinden öfke fışkırıyordu, "Bak Viktor gücümü küçümsüyorsun." dedi.

Ama Viktor onu dinlemedi, ve tetiği çekti.

Geldiği gibi terk etti polis istasyonunu. Evine gitti, kapıyı çekti, ve 2.5 ay boyunca yiyecek almak haricinde hiç çıkmadı sokağa. Ağır bir depresyon geçiriyordu. Onu dış dünyaya bağlayan tek şey postalardı. Onların da en sonuncusu Ingolstadt Üniversitesinden atıldığının belgesiydi.

Bir yanda Prof. Kaufmann zombi hadisesi ile ilgili araştırmalarına devam ediyordu. Kitabının kopyalarına sahip olan herkesi araştırdı. Tabi ki araştırmaya önce Ingolstadt Üniversitesi öğrencilerinden başladı.

Viktor' un kayıtlarındaki gariplikler ilgisini çekti, zaten tahmin etmişti bu garip çocuğun olay ile bir ilgisi olduğunu. "Anlaşıldı" dedi ve Münih'e döndü.

Viktor posta kutusunun şıngırtısına uyandı. Röpdeşambırını giyip mektubu aldı, okumaya başladı:
"Sayın Frankenstein, Viktor, 
Üniversitemizin Kimya Mühendisliği bölümüne yaptığınız başvuru tekrar değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonucu sözlü bir mülakata tabi tutulmanıza karar verilmiştir.
Mülakat tarihi: 19 Ağustos
Mülakatçı: Prof. Hermann Kaufmann

Yer: Arcistrasse 21 Audimax"