27 Kasım 2014 Perşembe

Küçük Pete Wrigley'in Göz Testi // 2. Bölüm

7 ay önce ilk bölümünü yayınladığım hikayemin 2. bölümü. 




...Çünkü fotoğrafta Pete'in sadece kafası vardı. Sanki önündeki insan onun görünmesini engellemiş sadece kafası çıkmış gibiydi, ama önünde kimse yoktu. Buna anlam veremedi. Fotoğraf çekilirken önünde kimin durduğunu hatırlayamıyordu. Can havliyle Mona'yı aradı. "Hey fotoğrafa baksana, sence de bir gariplik yok mu? Daha doğrusu bariz sadece kafam var yani baya korkunç." dedi. Mona "Tanrım Pete ne saçmalıyorsun?" dedi. Pete "Nasıl yani sende benim vücudum görünüyor mu?" dedi. Mona "Tabiki görünmüyor,  Jakob kafan hariç her yeri kaplıyor." dedi. Jakob ismi Pete'e hiç bir şey ifade etmiyordu. Pete haklı olarak dumura uğradı. Telefon kulağındaydı ama olanlara anlam veremiyordu. Beyni yanacak gibiydi. Mona telefonda ona sesleniyordu. Pete ahizeyi sertçe telefonun gövdesine kapattı. Garaja koştu ve bisikletine atladı. Zilini deli gibi çalarak Mona'nın evine sürdü.  Bisikleti bahçeye fırlattı ve Mona'ların verandasına koştu. İçeri dalıp dalmama konusunda emin olamadı. Bahçeye geri inip Mona'nın penceresine çimlerin arasından aldığı minik gübrelerden atmaya başladı. Mona penceresini kaldırıp sabitledi ve camdan sarktı. "Tanrım Pete sen aklını mı yitirdin ne oluyor?" dedi. Pete "Hemen fotoğrafı alıp aşağı gel." dedi. "Pekâlâ" dedi Mona ve elinde fotoğraf ile aşağı koştu. Pete cebinden kendi fotoğrafını çıkardı ve Mona'nınkinin yanına koydu. Fakat ikisi de bir fark görmüyordu. Mona iki fotoda da Jakob'u görüyordu, Pete ise ikisinde de kimseyi görmüyordu.  Mona "İşte burada bak Jakob." dedi. Pete ise "Tanrı aşkına Mona bu kahrolası Jakob da kim?" dedi. Mona "Bisikletini al Jakoblara gidiyoruz." dedi. Iki arkadaş bisikletlerine atlayıp Jakob'un evine doğru sürdüler.

"İşte burası." dedi Mona. Pete ise iki ev arasında boş bir arazi görüyordu. Mona "Gel haydi dedi." Mona 9-10 adım attı ve bir anda havada süzülmeye başladı. "Pete bakma öyle buraya gelmeyi sen istedin utangaçlığın sırası değil. O senin sınıf arkadaşın, Tanrı aşkına." Pete ise gözlerini ovuşturuyor, kapatıyor, derin  bir nefes alıyor, geri açıyor ancak yine de ortada bir ev göremiyordu. Oysaki Mona adeta Jakob'ların verandasında yürüyordu. Bir anda konuşmaya başladı "Nasılsınız bayan Greenfield, ben de iyiyim. Pete mi? Korkarım o bugün biraz hasta. Değil mi Pete?". Pete'in anladığına göre prensipte bir Jakob Greenfield, ailesi ve evleri vardı; ancak Pete bunları ne görebiliyor ne de duyabiliyordu. Büyük ihtimalle kokularını da alamıyordu ama kokan insanlar mıydı bunu bile bilemiyordu. Düşünmeye ihtiyacı vardı. Iki elini kulaklarına bastırarak koşmaya başladı.
Kan ter içinde kalan Pete sonunda evine ulaştı ve garaja daldı. En sevdiği şarkıyı çalmaya çalıştığı bölümden kalma baterinin arkasına saklandı. İlerde duvarın dibinde hasta olduğu bölümde burnuna kaçan mavi Amerikan başkanı kafası figürünü gördü. "Ben bunu oturma odasında çıkarmıştım buraya nasıl gelmiş?" diye düşündü. Babasının "King of the Roads" plakası kulak temizleme gününde dev kulağın içinden fışkırtmak için aldıkları mısır lapası kovalarının üstünde duruyordu. Onlara baka baka eski bölümleri hatırladı ve sakinleşti.
Eve çıktığında yüzüne yeni çiller eklenmişti. Annesi Pete'in suratını görünce dehşete kapıldı. "Tanrım! Pete yüzüne ne oldu?". Çok geçmeden bu kırmızı izlerin iç kılcal kanamalar olduğunu farkettiler. Pete'in annesi "Ne için sıktın kendini bu kadar?" diye sorunca Pete ona bütün olup biteni anlattı ve fotoğrafı gösterdi. İşin ilginç tarafı annesinin de Jakob'u görememesiydi. O da çok rahatsız oldu ve kafası yanacak kadar ısındı.
Burada araya girip Pete'in annesinin kafatasında platin bir tabaka olduğunu ve bu plaka sayesinde radyo dalgalarını alabildiğini anlatmam lazım, çünkü herkes "The Adventures of Pete & Pete" dizisini izlemiş olmak zorunda değil.
O zaman kaldığım yerden devam ediyorum. Pete'in annesi yeni dalgalar almaya başladı. Anlamadığı dilde dualar duymaya başladı. Ayin gibi bir şeyi hoperlörden dinliyordu sanki. Bir anda anladığı dilde fısıldaşmalar gelmeye başladı kulağına : "Yakup Yeşilova, senin adın Yakup Yeşilova". Fakat bir anda sesler kesildi. Pete artık annesinin yüz ifadesinden onun sesler duyduğunu anlıyordu. "o neydi anne?" diye sordu. Annesi "sanırım bu gizemi çözme yolunda büyük bir adım attık, ancak dalgaların yerini bulmalıyız. Babanın radyosunu getir." Pete hemen koşup babasının radyosunu getirdi. Fm modundan Am moduna aldılar ve istasyonlar arası yavaş yavaş ilerlemeye başladılar, annesi bir anda "dur" dedi. Pete de dua seslerini duyabiliyordu artık, istasyon bir Türk istasyonuydu, Adana Kebab Fm. Peşpeşe farklı seslerden dua, ayin gibi kayıtlar çalıyordu. Bir anda konuşmacı yayına girdi "beni radyodaki işimden çıkartmadan önce iki kere düşünecektiniz, bunun devamında Adana'da 1993 yılında yapılan bir başka karabüyü ayininin ses kaydını dinleyeceksiniz. Sözde büyücü Rasim Bey bu yolla kazandığı paralar ile kendisine bu radyoyu kurdu ve pazartesi günü kimsenin dinlemediği uyduruk radyodaki programıma 35 dk geç kaldığım için beni işten çıkardı. Isteyen dinleyicilerimiz 00905556785472 gsm hattını arayıp yayına katılabilir" Pete annesine baktı gözlerinden "Uluslararası telefon görüşmesi yapabilir miyim?" sorusu okunuyordu. Annesi ona izin verir biçimde kafasını salladı ve Pete telefona koştu. "Alo, Adana Kebab Fm mi? Rasim bey ile görüşmek istiyorum,  Pete Wrigley, tamam bekliyorum". Tabi bu konuşmalar hep İngilizce oluyor. Benim Türkçe yazdığıma bakmayın siz.
Neyse efendim Rasim Bey telefona cevap veriyor. Pete selam faslından sonra Rasim Bey'e Jakob Greenfield isminde birisini tanıyıp tanımadığını soruyor.  Rasim Bey'in ingilizcesi mükemmel olduğu için hemen kafasında Jakob Greenfield ile Yakup Yeşilova ilişkisini kurabiliyor. (Siz kurabildiniz mi? Twist gibi yapmaya çalıştım.)
Bir anlık bir sessizlik oluyor. Rasim Bey "İsminizi tekrar edebilir misiniz?" "Pete Wrigley".
"Wrigley mi? Ya yok artık,  hakkaten bunun ihtimali nedir ya. Uf tamam size bütün olan biteni anlatmam gerekecek." Ve Rasim Bey Pete'e bütün bu gizemi aydınlatacak saçma sapan hikayeyi anlatır: "80'li yıllardaydı sanırım, bir çift kapımı çaldı, Yeşilova çifti. Çocukları olmuyordu,  benden yardım istediler. Şimdi tövbe ettim ama o zamanlar psişik güçlerim çok kuvvetliydi. Adana'nın bir numaralı büyücüsüydüm. Ama büyü sınırsız değildir. Doğada her şeyin bir dengesi vardır evlat. Tanrı'dan bir şey istersen ona karşılığında bir şey vermelisin. Yeşilovalara çocuk verebilirdim ama bu çocuğun ve ailesinin üzerinde bir lanet olacaktı, Dünya üzerinde bir aile onları ve onlara ait olanları duyu organları ile algılayamayacaktı. O zamanlar Yeşilovaların Amerika'ya göc edeceğini bilmiyordum.  Amerika'daki akrabalarımın bana getirdiği dergilerden birini açıp rastgele bir soyad seçtim.  Bir trafik kazasında kafasına platin bir tabaka saplanan bir kadındı sanırım. Rastgele bir sayfa seçmiştim. İnanın Yakup'un hayatı boyunca Wrigley ailesi ile karşılaşacağını hiç düşünmemiştim." Pete'in dinlediklerini anlayıp sindirmesi biraz uzun sürdü ama bir süre sonra "Peki şimdi ne olacak? " diyebildi. Rasim Bey uzun bir sessizlikten sonra düşünceli bir sesle, "ya bence siz bu konuyu olduğu gibi bırakın, yani çünkü ancak Yakup ölürse, Wrigleyler onun ebeveynlerini görebilirler, Yakup'un kendisini hele hiç göremezsiniz." Pete "ne yani pes mi edeyim?" "Korkarım evet." 
Pete tekrar başında o ağrıyı hissetti, hiç bir "Pete ve Pete" hikayesi böyle havada kalamazdı. Vücudunda hayal kırıklığının verdiği güçsüzlük vardı.  Odasına çıktı, kendini yatağına attı. Petunia'ya bakıp "En azından sen hep yanımda olacaksın." dedi
"Adventures of Pete & Pete" dizisinin bu bölümü hiç yayınlanmadı. Dizinin hitap ettiği yaş grubuna uygun olmayan vahşi öğeler içerdiği için kanalın onayından geçemedi. Zaten yayınlansaydı da son bölüm olacaktı.





Görsel :http://guycodeblog.mtv.com/2011/08/10/adventures-of-pete-pete-hipsters/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder